Oğuzhan Saygılı - Kitaplarla Söyleşi 1 ve 2 Eserlerinin Tahlili
Kitaplarla Söyleşi 1-2
Kitaplarla
konuşmak, onları tahlil etmek ve bu çıkarımları kitaplaştırmak ne yazık ki,
Türk yazın geleneğinde pek alışagelmediğimiz ve pek de rastlamadığımız bir
tarzdır. Oğuzhan Saygılı, bu tarzın ülkemizdeki yegâne temsilcisi olma yolunda
desek pek de abartmış olmayız. Zirâ kendisi şu an kitabının üçüncü serisi olan
"Kitaplarla Söyleşi 3"ün hazırlıkları ile meşgul.
Kitaplarla
Söyleşi 1-2 eserlerini tahlil etmeden önce kitabın yazarı Oğuzhan Saygılı'dan
bahsetmemek elbette olmaz.
Oğuzhan
Saygılı 1978 yılında Gaziantep'te doğup ilk, orta ve lise öğrenimini burada
tamamladı. Lisans eğitimini almak için ise Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim
Fakültesi'ne başladı ve buradan da sınıf öğretmeni olarak mezun oldu. İlk görev
yeri olan Şanlıurfa'da 2001 yılında mesleğe adımını attı ve hala bu görevini
deruhte etmektedir. Ayrıca, evli olup iki çocuğa sahiptir.
Tabi
ki yukarıda yaptığımız, Oğuzhan Hoca'nın kuru ve onu diğer insanlardan
ayırmayan bir biyografisidir. Oğuzhan Saygılı'yı ülkemiz için önemli yapan şey,
varlığını uzunca bir süredir devam ettiren ve TÜRKAV Gaziantep Şubesi
tarafından başlatılan "Okuduğumuz
Kitapları Anlatıyoruz" faaliyetidir. Oğuzhan Saygılı bizzat bu işin
yöneticisidir. "Okuduğumuz Kitapları
Anlatıyoruz" projesinin yegâne ve tek amacı ise, okur ile yazar
arasında bir bağ kurup, insanları kitaba alıştırmak ve barıştırmaktır.
Oğuzhan
Saygılı'nın bu faaliyeti yaparken okurdan tek bir beklentisi vardır. Bu ne para, ne de herhangi maddi bir yardımdır.
Onun tek beklentisi kitabın okunduğundan emin olmak maksadıyla birkaç cümleden
oluşan bir yazının kendisine gönderilmesidir.
Okur,
Oğuzhan Hoca'nın bu beklentisini yerine getirdiği takdirde kendisine sunulan
kitap hizmeti hem devamlılığını sağlıyor, hem de kitabın faaliyet kapsamı
dahilinde okumuş olduğu eseri, diğer kitap severler önünde anlatma şansına
erişiyor.
Türk
eğitim sistemi içinde adlarını defalarca duyduğumuz -ki bunların çoğu eğitimci
değil- ve isimlerinin önünde allı pullu ünvanların bulunduğu eğitim yığının
arasında, Oğuzhan Saygılı kendi efendiliği ve sadeleği ile göz
kamaştırmaktadır. Allah çıktığı yolda muvaffak etsin.
Kitaplarla Söyleşi 1
Kitaplarla
Söyleşi
1-2
eserlerinin adında da anlayabileceğimiz gibi Oğuzhan Saygılı Hocamız
neşredilmiş - yayınlanmış eserleri eleştirel bir bakış açısı ile ele alıp onu
yorumluyor ve sonrasında da analizlerini yaparak bu kitaplar hakkındaki
yargılarını kaleme alıyor.
Yazmış
olduğu bu eleştirileri ise hebâ etmeyerek, onları okurlar ile buluşturmak
maksadıyla Kitaplarla Söyleşi kitabını okuyucuya sunuyor.
Çünkü, Oğuzhan Saygılı'nın kaleme almış olduğu eserlerdeki asıl gâyesi, onların
kritiğini yaparak okuyucuya damıtılmış ve arındırılmış bilgiyi vermek ve
okuyucuyu kitaba hazırlamaktır.
Elbette,
bu tarz bir çalışmayı okuyucuya aktarmak üç-beş kitap ile olacak iş değildir.
Oğuzhan Saygılı'nın Kitaplarla Söyleşi 1
adlı eserine göz attığımızda görüyoruz
ki kitap toplam 40 adet eserin tahlilinden oluşmaktadır. Bu tahliller gelişigüzel
bir şekilde yazılmak yerine dört ana başlık altında toplanmışlardır.
I.
Bölüm BAŞARI HİKAYELERİ başlığı
altında ele alınmış ve bu bölümde Halil İnalcık'tan Kemal Karpat'a, Orhan
Koloğlu'ndan Nuri Demirağ'a kadar birçok kişiden bahsedilmiştir. Bu
bahsedilenler arasında Türk kökenli insanlar dışında dünyaca bilinen şahıslar
olan Thomas Edison, Helen Keller, Graham Bell gibi kimseler hakkında da
tahliller mevcuttur.
II.
Bölüm ise BATININ GÖZÜYLE başlığı
altında toplanmıştır. Başlıktan da anlaşılacağı üzere kitabın bu bölümünde Türk
insanının dış dünya tarafından nasıl görüldüğüne yönelik eserlere yer verilmiş
ve bunlar tahlil edilmişlerdir. Örneğin; "Bir İngiliz Subayı'nın Gözünden
Plevne Savunması", "Hitlerin
Kovduğu Bir Bilim Adamının Hayatı"
ve "Avrupalı Karikatüristlere Göre Abdülhamid ve Osmanlı Devleti" ile ilgil olan kritikler benim
şahsi olarak dikkatimi çeken bölümlerdir.
Bu
bölüm için konuyu biraz daha açmak gerekirse 93 Harbi esnasında Osmanlı
Ordusu'nda görevli olan Herbert yani "Bir
İngiliz Subayı'nın Gözünden Plevne Savunması" adlı hatıratın sahibinin
ordu hakkında yazdıklarına bakmakta fayda vardır. Oğuzhan Saygılı, Herbert'in
yazdıklarından şunlara dikkat çekmektedir:
·
Gazi Osman
Paşa'nın ordusunun önemli bir kısmının redif ve ihtiyat askerlerinden
oluşmasına
·
İstanbul
doğumluların askerden muaf olmalarına
·
Her livada
3-5 kadrolu imam olmasına
·
Orduda
görev yapacak baytarların bulunmadığı ve bu görevi nalbantların ifâ ettiğine
·
Savaşın
başladığı yıl ordulara numara verilmediği ve bunun orduda karışıklık
yarattığını fakat ilerleyen dönemde ordulara Alman usulünce birbirini takip
eden numaralar verildiğine.
·
Türkçe
basılmış hiç harita görmediğine
Yine
aynı bölümde, Oğuzhan Saygılı "Avrupalı
Karikatüristlere Göre Abdülhamid ve Osmanlı Devleti" başlığında şu
hususlara dikkat çekmiştir:
·
Teselya
Savaşı sırasında çıkan bir karikatürde Abdülhamid eşeğe benzetilmiştir.
·
Türklerin
Avrupa karikatürlerinde tiplemeleri boğazına sicim geçirilenden, avcı
tarafından yaralanan ceylana; kütüğe kafası yatırılıp kesilmek üzere olan
Osmanlı'dan, medeniyet öğrenmeye çalışan tembel Türk öğrenciye; Padişah'ın
ağzından salya akan uyuz ve cılız eşekten ayı tarafından yenilmek üzere olan
tavşana kadar olacak şekilde türlü hallerde hâkir görülmüştür.
·
Karikatürlerde
Osmanlı genelde yaşlı, aciz, ne yapacağını şaşırmış, düşmanlarına karşı
mücadele gücünü yitirmiş, hasta adama benzetilmektedir.
Oğuzhan
Saygılı'nın kaleme aldığı ve bizim burada verdiğimiz örneklerine bakıldığında,
Kitaplarla Söyleşi 1 eserinde tek tip yazarların okunmadığı her tür bakış
açısına açık olunduğu da net bir şekilde görülmektedir.
Kitabın
üçüncü bölümünün başlığı ise OSMANLI
ÇÖKERKEN'dir. Bölümün adından da anlaşılacağı üzere bu kısımda
imparatorluğun 19. ve 20. yüzyıllarından bahsedilmektedir. Bu bölüm toplamda 12
kitap tahlilinden oluşmaktadır ve en dikkat çeken başlıklar "Cemal
Paşa ve Ermeni Göçmenleri: 4. Ordu'nun İnsani Yardımları", "II.
Meşrutiyetin Klasik Paradigmaları", "Trablusgarp'tan Haber Var" ve "Mahmut Şevket Paşa'nın Günlüğü" adlı kısımlardır.
Oğuzhan
Saygılı'nın "Cemal Paşa ve Ermeni Göçmenleri: 4. Ordu'nun İnsani
Yardımları" kitabını tahlil ederken kitaptan yaptığı bir alıntıyı
sizlerle paylaşma gereği duyuyorum. Ali Fuat Erden'den yapılan alıntıda şöyle
denmektedir:
"Müfrezemiz, (Ermeni) muhacirlerin
ailelerini Kerak'a getirirken arızalı arazide, onların eşyalarıyla birlikte taşıyamadıkları
çocuklarını, askerlerimiz omuzlarında ve tüfeklerinin namlularının yanında
taşıdılar. (Bu) Müfreze kumandanı Kaymakam Kemal Bey (Korgeneral Kemallettin
Sami Gökçen) idi."
Oğuzhan
Saygılı ise kitap ile ilgil yaptığı değerlendirmede Cemal Paşa'nın göçmenlerin
namuslarına, malına ve canına kasteden suçluları divan-ı harbe vererek ağır bir
şekilde cezalandırmaya çalıştığını söylemektedir. Oğuzhan Hoca'nın bu yorumu
Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı eserinden de sabitlenebilir. Eserde Cemal Paşa'nın
Ermeni muhacirlere saldırmayı düşünen Çerkes
Ahmet'e olan nefreti açıkça görülmektedir. Buna ek olarak, Suriye'ye
yerleştirilen Ermeni kadınlarda Cemal Paşa'ya bir tutkunluk olduğu
bilinmektedir. Bu konu hakkında Halide Edip ise şunları söylemektedir:
"Cemal Paşa, Ermeni kadınları ve
çocukları için büyük bir insani yardım projesi başlatmıştır. Ermeni kadınları;
Paşa’nın kendilerine Hızır gibi yetiştiğini söylemiş ve boyunlarında onun
resimlerini taşımışlardır."
Eserin
IV. bölümü ise DOST ACI SÖYLER başlığı altında ele alınmıştır. Bölümün ana kahramanı ise
Fatih Kerimi ve onun yazmış olduğu eserlerdir. Bölüm dört alt başlık altında
ele alınmıştır. Bunlar; "Bir Tatar
Aydınının Gözüyle Avrupa (1889)", "Balkan Bozgunundan 100 Yıl Sonra Tataristanlı Bir Gazetecinin
Gözlemleri: Fatih Kerimi'nin İstanbul Mektupları" ve "Fatih Kerimi'nin Kırım Seyehatnamesi"dir.
Her bir alt başlıkta, bir Tatar aydını olan Fatih Kerimi'nin gözlemlerine yer
verilmiştir.
Oğuzhan
Saygılı'nın Kerimi'den yapmış olduğu birkaç alıntıya göz atmakta fayda vardır.
Örneğin; Kerimi Almanya'da bulunduğu sırada bir otelde ikâmet etmekteydi ve
otel sahibinin kızıyla bir muhabbete girdi. Bu muhabbet ettiği kız Belçika'da
Fransız okulunda okuyan bir zaat idi. Kerimi karşısındaki talebeye neden
yurtdışında okuduğunu ve ne dersler gördüklerini sorduktan sonra, genç kız
geniş ve detaylı bir anlatım ile Kerimi'yi fikren tatmin eder. Fakat bu sefer
de Fatih Kerimi'nin içine bir korku düşer: "Ya bana kendi mekteplerimizi sorarsa?".
Genç
kız Kerimi'nin korktuğunu yapmaz ve bu soruyu sormaz fakat Kerimi eğer bu soru
sorulsaydı şu cevabı vereceğini de aktarır:
"Ana
dilimizi bilmeden evvel, Arap dili öğrenmek için, Farisi lisanı ile yazılmış
Şerh-i Abdullah, Kafiye, onun şarihi Molla Cami, onun haşiyesi filan ve falan
diye bir fenden birkaç şerhler ve şarihler saymaktan başka çarem yok idi."
Kerimi'nin
İstanbul Mektupları'na göz attığımızda ise, onun dikkati çekeş şeylerden
birinin İstanbul'daki "Tembellik
ve Atalet" olduğunu görüyoruz. Oğuzhan Saygılı buna binaen
kitabında Kerimi'nin şu alıntısına yer vermektedir:
"İstanbul
gümrüğünden çıkıp Sirkeci ve Babıâli cadeleri boyunca yürüyerek Meserret
Oteli'ne giderken caddenin iki yanındaki sayısız kahvehanelerde o kadar çok
insan oturmakta idi ki, hiç birisinde ayak basacak yer yok. Kahvehanelerin
sadece içleri değil, önleri de dolu. Kaldırımlara iskemleler koyup oturmuşlar,
âdeta geçilemiyorlar. Hepsi de gayet sağlıklı, genç ve zinde Türkler. Gayet
düzgün giyinmişler. Hepsi de gayet mütekebbirane oturuyorlar. İhtimal ki bugün
bayramdır da onun için böyle oturuyorlar dedik. Lâkin her gün ve İstanbul'un
her yerinde durumun böyle olduğunu gördük. Bunun sebebini sorduk: "Ne
olacak efendim, Elhamdülillah bizim muntazam askerimiz çoktur, eğer erzak
yetşitirilirse onlar da iyi savaşabilirler."
Kerimi'den
yapılan bu tenkit ve kritikleri tekrar okuyunca kendi doğup büyüdüğüm şehir
olan Eskişehir aklıma geldi birden. Ne yazık ki, yeni kuşak da eskisinden
farklı değil. Dün kahvehanelerde boş zaman harcayan neslin yüz yıl sonraki
torunları da bugün "Starbucks",
"Gloria Jeans" gibi günümüzün kahvehanelerinden kendilerini
koparamıyor. "Tembellik ve Atalet"
ırsi ve de umarsız biçimde varlığını sürdürüyor.
Kitaplarla Söyleşi 2
Birinci
kitabın devamı niteliğinde olan Oğuzhan Saygılı'nın bu son eseri ise, ilkinden
farklı olarak üç ana bölümde ele alınmıştır. Bunlar; "ON YILLIK SAVAŞ DEVRİ 1912-1922",
"İMPARATORLUKTAN CUMHURİYETE" ve "SÖZ
SANATÇILARIN"dır. Ayrıca,
kitap toplamda 23 eserin irdelenmesi ve tahlilinden oluşmaktadır. Kitabın son
kısmında ise Oğuzhan Saygılı hakkında yapılan bir röportaj yer almaktadır.
Kitabın
ilk bölümü olan "ON YILLIK SAVAŞ DEVRİ 1912-1922"de
Yusuf Akçura'ya ait olan "SURİYE FİLİSTİN MEKTUPLARI"
ve bunun dışında "Çanakkale
Savaşında Bir Şehidin Günlüğü" ve "MUSTAFA KEMAL
PAŞA'NIN
CAN
YOLDAŞI:
ALİ ÇAVUŞ" gibi kısımlar şahsi olarak dikkatimi
celbedenlerdendi.
Oğuzhan
Saygılı'nın "Suriye-Filistin Mektupları" kitabını tahlil ederken yapmış
olduğu alıntı dikkate değerdir. Akçura bu alıntıda şunları söylemektedir:
"...Yaşlı
doktorlar yan yana, dar, çamurlu, pis sokaklardan, bir şey konuşmadan düşüne
düşüne gidiyoruz. Ben gördüklerimi zihnime yerleştiriyorum. O bilmiyorum. O ne
düşünüyordur. Kendi kendime dedim: "İşte bu halk, Yahudiler, kendilerinden
başka hiç kimseye ihtiyacı olmadan, böyle yeni, medeni, bir küçük şehir
kurmuşlar, mühendisleri, mimarları, doktorları, muallimleri, idarecileri,
koruyucuları, taşçıları, sucuları, hepsi hepsi kendilerinden, para da
kendilerinin, kendi bankalarındani kendi zenginlerinden alıyorlar. Bunun gibi
medeni bir şehir kuran halk, birkaç yıl, muayyen bir maksat ile çabaladıktan
sonra, niçin birkaç şehir, bir memleket, bir devlet kurmasınlar?"
Oğuzhan
Saygılı'nın bir diğer kritik ettiği kitaplardan biri de okuyanı derinden
etkileyen "Allahaısmarladık: Çanakkale Savaşı'nda Bir Şehidin Günlüğü"
adlı eserdir.
Eserin
kahramanı ve aynı zamanda günlüğün sahibi olan Teğmen İbrahim Naci günlüğünün
ilk sayfasına şehit olacağını biliyormuşçasına ailesinin adresini yazarak şu
notu düşmektedir: "Bu defter kimin eline geçerse bir şehit
hürmetine yukarıdaki adrese göndersin..."
Çanakkale
bugün, ne yazık ki, sadece 18 Mart'a indirgenmiş ve markalaşan bir ticaret
kapısına dönüşmüştür. Oysa ki, Çanakkale ne 18 Mart'ta başlamış, ne de 18
Mart'ta bitmiştir. Bu emsalsiz çarpışmalarda Teğmen Naci gibi adlarını
bilmediğimiz onlarca vatan evladı vatanları uğruna şehit olmuşlardır. Oğuzhan
Saygılı da bu eseri kitabında kritik ederek bir vefa göstermiş olsa gerek.
"İMPARATORLUKTAN CUMHURİYETE" başlığı altındaki ikinci bölümde ise toplamda
sekiz kitabın eleştiri ve değerlendirmesi Oğuzhan Saygılı tarafından
yapılmıştır. Bunlardan en çok dikkatimi çeken ise "İKİ ARAP GAZETECİNİN ANLATIMI İLE
MUSTAFA KEMAL PAŞA" ve önceden de okumuş
olduğum "SON OSMANLILAR" adlı iki eserdir.
" İKİ
ARAP GAZETECİNİN ANLATIMI İLE MUSTAFA KEMAL PAŞA" kitabı okunmadan
önce göz önünde tutulması gereken bir nokta vardır. İstiklâl Harbi yıllarında
Gazi'nin Batı Emperyalizmine yönelik iki temel kurtuluş siyaseti vardır. Bunlar
Bolşevik Rusya ile uzlaşmak ve Müslüman halkların desteğini arkasına alıp,
İngilizleri özellikle Hindistan'da ve Arap yarım adasının bellirli bir kısmında
işgaller ile meşgul etmektir.
Gazi'nin
İslam ahaliyi arkasına nasıl alabildiğini görebilmemiz adına Oğuzhan Hoca
kitaptan şu alıntıyı yapmıştır:
"... Allah sanki onu vatanını
kurtarması için yaratmış ve onu bu zorlu gün için saklamıştır, onların
bozduklarını onun eliyle ıslah etmiş, yıktıklarını imâr etmiştir. Nitekim işi
çok çetin olduğundan iki kat çaba harcamak zorunda kalmıştır."
Bir
başka alıntıda ise, Arap gazeteci Mustafa Kemal'in Sevr'i tanımamasını "Kemalistlerin
kılıçlarıyla parçaladığı anlaşma" olarak tasvir etmiştir.
Aynı
bölümde yer alan "SON OSMANLILAR" adlı eser
ise Murat Bardakçı tarafından yazılmış bir eserdir. Eserin konusu İstiklâl
Harbi sonrası hanedânın yaşadığı olaylardır. Malûm olduğu üzere, hanedânlık 1
Kasım 1922'de kaldırılmış ve bundan 16 gün sonra son Osmanlı Sultanı Vahidettin
İngiliz zırhlısına binerek yurtdışına iltica etmiştir.
Vahidettin'in
yurtdışına gitmesiyle ailenin reisi konumuna son halife Abdülmecit Efendi
getirilmiş fakat kendisinin hiçbir siyasi salahiyetinin olmadığı kendisine
bildirilmiştir.
İlerleyen
dönemde ise, kimi zaman Abdülmecit'in, kimi zaman saltanat sevdalılarının
hatalarından dolayı meclis ve Gazi Osmanoğullarının yurtdışına çıkmasına karar
vermiştir.
Bu
sürgün ile birlikte aile Avrupa'da başlarda uyum sağlayamamış ve geçim
sıkıntısına düşmüştür.
Fakat
bir diğer açıdan baktığımızda ise, Osmanoğullarının soyu bu sürgün ile devamını
sürdürebilmiş ve ne Fransız İhtilâli'nde, ne de Bolşevik Devrimi'nde olduğu
gibi kanlı bir son ile karşılaşmamışlardır.
Hanedanın
bu başına gelenler elbette Gazi Paşa'nın suçu değildi. Gazi'nin Anadolu'ya ayak
bastığı andan itibaren yapmaya çalıştığı belliydi: Halkı örgütlemek. Fakat
Sultan Vahidettin'in konumunu bir türlü belirleyememesi ve de Damat Ferit gibi
bir meczubu toplamda 5 kez sadarete getirmesi, Anadolu hareketini saltanata
karşı ihtilâlci bir maiyete sokmuştur.
Bu
olaylar olup bittikten sonra sürekli Vahidettin'in hain olup olmadığı
tartışılmış fakat ortada bir mutabakat sağlanamamıştır. Sultan Vahidettin'in
torunu Suade Hümeyra Özbaş dedesiyle ilgili şunu söylemektedir:
"Büyükbabam
için vatan hainliği suçlamasını asla kabul edemeyiz. Bir başka konuda hain
olanlar çıkabilir ama vatan haini asla çıkmaz. Şah babam İngilizlere inandı, bu
onun hatası oldu. Bir saltanatın diğerini yıkacağını düşünemedi."
Oğuzhan
Saygılı'nın "SON OSMANLILAR" eserinden yapmış olduğu bu alıntıda
Osmanoğulları açıkça Vahidettin'in yanlışını kabul etmektedirler.
Velhasıl
Vahidettin'in tarihimizdeki yeri her zaman tartışmalı ve hassas bir konumdadır.
Bu sebeple, Oğuzhan Hoca'nın da kritiğini yaptığı Murat Bardakçı'ya ait olan
"SON OSMANLILAR" eseri mutlaka okunması gereken
çalışmalardandır.
Kitaplarla
Söyleşi 2'nin üçüncü ve son bölümüne ise "SÖZ SANATÇILARIN" adı
verilmiştir. Bu başlık altında, Hüseyin Nihal Atsız'dan Cengiz Aytmatov'a,
Cengiz Dağcı'dan Ara Güler'e kadar birçok sanatçı ele alınmış ve kritikleri
yapılmıştır.
Örneğin,
Atsız ile ilgil kısımda Hüseyin Nihal Atsız'ın Adalet Partisi ve Demokrat
Parti'den gelen milletvekilliği tekliflerini "Siyaset taviz vermes sanatıdır" diyerek reddeddiği belirtilmektedir.
Ayrıca, bu sebeple de Türkeş ile Atsız'ın arasının bozulduğu da
bahsedilmektedir.
Türk
Edebiyatı'nın önemli simalarından olan Cengiz Aytmatov'un hayatının ele
alındığı bölümde ise, dikkatleri çeken bir alıntı bulunmaktadır. Cengiz
Aytmatov roman yazımında büyükannesinin öneminden şöyle bahsetmektedir:
"Benim
televizyonum büyükannemdi. Çünkü bana her gün, ama her gün çeşit çeşit masallar
anlatırdı... Sabahtan akşama kadar ondan masallar dinlerdim. Benim bu masalları
iyi dinleyip dinlemediğimi kontrol etmek için bana bu masalları tekrar
ettirirdi. Ben de büyükannemden dinlediğim masalları yeniden ona anlatırdım. Bu
masallar benim edebi altyapımı hazırladı, kültürümün zeminini oluşturdu, yazı
dünyam için bir hazırlık oldu..."
*****
Kitabının
üçüncü bölümünün sonunda ise, Elif Yavaş'ın yazarımız Oğuzhan Saygılı ile
yapmış olduğu bir röportaj bulunmaktadır. Bu röportajda Oğuzhan Saygılı'nın
söylediği ve benim dikkatimi çeken bazı satırbaşlarını sizlerele paylaşmak
isterim.
·
"Kaliteli, nitelikli eserleri, kadir-kıymet
bilen ellere ulaştırmak ve bunlardan geri dönüşler gelmesi çok güzel bir
mutluluktur"
·
"Bu topraklarda kötülük iyilikten daha
hızlı yayılmaktadır. Hırsızlardani vatan hainlerinden, kötü insanlardan daha
fazla cesaretli ve çalışkan olmadığımız takdirde bu coğrafyada tutunamayız.
Çünkü onlarca imparatorluğu, yüzlerce devleti yutmuş coğrafyanın üzerinde
bilgisiz yaşamanının imkânı yoktur."
·
"Başımıza bir kaza, bela gelmez ise,
şımarmaz isek, Allah bize ömür verirse, ölene kadar bu işi (Okura kitap
tedariği) devam ettirmeyi düşünüyoruz."
·
"Kitap Şuuru faaliyetlerimizin en
önemli omurgasını kitap hediye kampanyaları oluşturmaktadır. Şimdiye kadar
ortalama 150.000 lira değerinde, son bir yılda da15 bin kitap ve dergi
ulaştırmışız müdavim ve takipçilerimize. Ülkemizin hemen hemen her şehrinde
hatta bazı önemli ilçelerimizde yaklaşık 1.000 civarı takipçilerimiz
bulunmaktadır. Elimizdeki verilere göre, hediye ettiğimiz kitaplara göre
değişmekle beraber, yüzde 40 ile 80 oranında okunduğunu, gelen yorumlardan
anlamaktayız."
Post a Comment: