Sunday, February 28, 2021



            İbrani kökenlerinden dolayı tarih yazımımızda ötekileştirerek kendisine haksızlık yapılan şahıslardan birisidir Cavit Bey. Buna zıt olarak ise, tarihi köklerini pek de önemsemeden Osmanlıcılık için elinden gelen her şeyi yapmış bir simâdır (Hüseyin Cahit Yalçın muhalefet baskısından korkarak Tanin'i kapatınca Cavit Bey bu gazetenin yerine "Türkeli" diye bir dergi neşrederek boşluğu doldurmuştur).

            Maliye Nezareti'ne getirilmesiyle beraber devleti %25 oranında kâra geçiren Cavit Bey'in ekonomi alanındaki mahareti bilinen bir gerçektir. Kendisi mâli görüş olarak liberalizme inanmaktadır. Komünizm ve Sosyalizm gibi fikirlerin ise şiddetle karşısında durmuştur. Hatta Osmanlı basınında Marksist vekiller ile oldukça hararetli tartışmalar yaşamıştır.



            Bugünden düne baktığımızda, Osmanlı'nın ihtiyacı olan şeyin doğru bir liberalizm olduğu aşikârdır. Zirâ Osmanlı'nın devletçilik politikasını uygulayabileceği iktisadi vaziyeti bulunmamaktadır. Varlığını yabancı istikrâzları ile sürdüren Osmanlı için Cavit Bey bulunmaz bir nimettir. Kendisinin Avrupa finans çevreleri ile olan ahbaplığı, onu Osmanlı ekonomisi için çok önemli hale getirmiştir. Hatta kabinede bulunmadığı zamanlarda dahi, kabinelere dışarıdan her türlü desteği vermeye çalışmış ve bir fert olarak Avrupa'daki muhattaplarla teatilerde bulunmuştur.

            Ekonomik maharetini bir kenara bırakacak olursak, Cavit Bey'in klasik bir İttihatçı prototipinde olduğunu söyleyemeyiz. Zirâ İttihatçılık aksiyonerliği ve yeri geldiğinde komitacılığı içermektedir. Cavit Bey ise bunlara zıt olarak oldukça ürkek bir yapıdadır. Örneğin 1912'de Hürriyet ve İtilafçıların desteklediği "Büyük Kabine" ve "Kâmil Paşa Kabinesi" sırasıyla iktidara gelmiştir. Bu kabinelerin öncelikleri ise İttihatçı avına çıkmak olmuştur. Bu hengâmede bazıları gibi Cavit Bey de soluğu Avrupa'da almıştır. Buna zıt olarak Talat Bey ise İttihatçılığın şiârını yerine getirerek, kimi İttihatçı tedbirlere başvurmaktadır (Gidişat Babıâli Baskını ile sonuçlanmıştır). Yine Cavit Bey'in 31 Mart Vak'ası'nda da ortadan kaybolduğu bilinmektedir. Elbette bunlar ayıplanacak hususlar değildir. Bu onun mizacının bir gereğidir.

            Cavit Bey'in yaşam öyküsü göz önüne alındığında, bu tıynette birinin İzmi Suikasti Davası'na nasıl ortak edilip haksızca idam edildiği yürekleri sızlatacaktır (Cavit Bey tutuklanmadan evvel suikast girişimini duyduğu anda, bu işi tertipleyenlere lanet okumuştur. Hatıratlara baktığımızda ise Cavit Bey'in asılacağı henüz yargılanmasından önce kararlaştırılmıştır).

            Türkiye Cumhuriyeti Cavit Bey'den yararlanması gerekirken, onu ve onun hayatını tasfiye etmiştir. Bundan daha kötüsü eşine, idama gitmeden önce yazdığı mektuplar dahi tevdi edilmemiş, yıllar sonra kendisine bu emanetler verilmiştir.


Post a Comment: